Haberler

Osmanlı’nın Gözde Sanatı “Edirnekari”

14’üncü yüzyılda Edirne’de doğan ve dünya üzerinde doğduğu şehrin ismini taşıyan tek zanaat olan ‘Edirnekari’ yaşatılmaya çalışıyor.

Osmanlı Dönemi’nin padişahları ve sultanlarının göz bebeği olan kadim zanaatın günümüzdeki son temsilcilerinden birisi olan Edirnekari ustası Halil Teksöz, “Artık bittik, biteceğiz. Kültür Bakanlığı’nın acilen bu işe el atması gerekiyor” dedi.

14’üncü yüzyılda doğan ve 15’inci yüzyılda zirveye yükselen Edirnekari zanaatı; Osmanlı Devleti zamanında, Şam’dan Mısır’a, Balkanlara ve dahi Avrupa ülkelerine dönemin padişahları, sultanları ve sadrazamları tarafından gönderilen kıymetli hediyelerin içerisinde yer aldığı sandık, kutu ve ya özel tavan kaplaması gibi ahşap malzemelerin daha da kıymetli ve özel olmasını sağladı kadim zanaat günümüzde yok olmaya yüz tutmuş değerler arasında yer alıyor.

Her ağaçtan olmuyor

Yapımında çam, kayın, ıhlamur, meşe, dut gibi sadece Trakya ve Balkan coğrafyasına özgü ağaçların kullanıldığı el emeği, göz nuru Edirnekari zanaatı ustası Halil Teksöz, yok olmaya yüz tutmuş bu kadim zanaatın bir an önce Kültür Bakanlığı koordinesinde yapılacak bir çalışma ile korunma ve yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi. Kentte kurduğu atölyesinde, aynı zamanda Edirnekari eğitimi de verdiğini dile getiren Teksöz, eskisi gibi çırakların ilgi göstermediğini belirtti.

“Edirnekari, ahşabı ehlileştiriyor”

Teksöz, İHA’ya yaptığı açıklamasında, 15 yıldır Edirnekari ile uğraştığını dile getirerek, “Yaklaşık 15 yıldır profesyonel olarak bu işe hızlı bir şekilde sarıldık. Edirnekari, Edirne’de bölgesel olarak çıkmış olan bir zanaat. 14’üncü yüzyılda başlıyor ama 15’inci yüzyılda artık zirveye vuruyor. Ahşabın üstü boyama ve bezeme işçiliği. İki türlü Edirnekari var. Birincisi sadece yüzeysel oyma dediğimiz oyma, ikincisi de yüzeysel oyma ile beraber boyanma dediğimiz ‘bezeme’ işçiliği. Edirnekari ahşabın ehlileştirilmesi, boyanması, günümüzün şartlarına göre uygulanması” dedi.

“Osmanlı Sarayı’nın Edirne’de olması bu zanaatı zirveye çıkardı”

Yüzyıllar önce ülkeler arası gönderilen kıymetli hediyelerin Edirnekari kullanılarak daha da özel hale getirildiğini anlatan Teksöz, “Eskiden poşet yok, paket kağıdı yok. Sultanlara ve padişahlara verilen kaftandan tutun her şey sandıklara giriyor. Tabi ki çok bölgesel sandıklarımız var, Edirnekari’nin yanı sıra farklı illerimizin, farklı coğrafyaların kendine has sandıkları var. Ama o dönemde Osmanlı Sarayı’nın da burada olması ile beraber zanaatında burada yükselmesi ile beraber buradan yurt dışına hediyeler gönderilmiş. Mesela İngiltere’ye tavanlar gönderilmiş, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan gibi ülkelerde camilerde Edirnekari zanaatı uygulanmış. Bunlar hep hediye olarak yapılmış. O zaman tabi hediye olarak en güzel kullanışlı şeylerden birisi ahşap kutular, yazı kutuları özellikle” ifadelerini kullandı.

“Padişahların aşık olduğu zanaat”

Teksöz, Edirnekari’nin Osmanlı padişahları tarafından da büyük ilgi ve alaka gördüğünü belirterek, “Bütün padişahların aslında bu zanaata karşı ilgisi var, çünkü bu motiflerle büyümüşler. Bu motiflerin içinde yaşamışlar, bu motifi görüp de bu ahşap işçiliğini görüp de aşık olmayan yok. Bizde şöyle bir şey var, bu işe fırçasını ilk gün sallayan ölene kadar, son güne kadar sallar. Yapım tekniğinden tutun, boyamasına kadar muhteşem bir şey. Başlayan bırakamaz” dedi.

Yok olmaya yüz tuttu

Edirnekari ustası Halil Teksöz, günümüzde Edirnekari zanaatının belki de son temsilcilerinden birisi olduğuna değinerek, “Günümüzde şu anda maalesef çok fazla tanıtılmamakta, biz elimizden geldiği kadar tanıtmaya çalışıyoruz ama bu zanaate artık Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın el atması gerekiyor. Dünyanın belirli noktalarında Mısır’dan Şam’a, Arnavutluk’tan İngiltere’ye kadar Edirnekari yayılmış vaziyette. Edirne halkının belediyenin, valiliğin ve bakanlığın acilen bu işe el atması gerekiyor. Çünkü artık bittik, biteceğiz. Eskisi gibi artık fazla öğrenci, çırak bulamıyoruz. Satışlarımız da biraz zayıf, tabi bunların hepsi bir etken. Edirne’de Edirnekari üstüne tek atölye benim. Kentte bu atölyelerin en az 10 tane olması gerekiyor. Ve şehre gelen yerli ve yabancı turistlerin bu atölyeleri gezip yapılan eserleri görmesi gerekiyor” diye konuştu.

“Ahşabın kokusunu duymak çok özel”

Edirnekari zanaatı öğrencilerinden Huriye Bayandır da “Eğitimim ve bölümüm sayesinde Edirnekari ile tanıştım. Yaklaşık 8 aydır yapıyorum bu işi. Eskiyi yaşatmak çok güzel bir his, yavaş yavaş eskiye dönmeliyiz aslında modernleşmektense, eskiye dönmek ahşabın kokusunu duymak çok daha farklı” dedi.

Kaynak: İHA

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu