Su hızarları: Nehir vadilerinde unutulup giden bir miras
Bugün varlığı unutulan su hızarları 20. yüzyılın başlarına kadar nehir havzalarında çalışıyordu.
Yusuf Yavuz
İzmir
Kol gücüyle yapılan zorlu kereste işini suyun gücünden yararlanarak çözmeyi amaçlayan ilk su hızarlarının kökeni 17. yüzyıla kadar dayanıyor. Türkiye’de özellikle ormanların yoğun olduğu güney ve batı Anadolu’da, Antalya, Mersin, Adana, Denizli ve Aydın’daki bazı nehir havzalarında su hızarları olduğu biliniyor. Ancak günümüze ulaşan bir kalıntıya henüz rastlamadık. Bazı köylerde yaşlıların anlatımından su hızarlarının varlığını dinlesek de ulaşabildiğimiz tek su hızarı fotoğrafı, 19. yüzyılın sonlarına ait. Osmanlı’nın son döneminde Trakya’da, Yunanistan sınırındaki bir köyde çekilen fotoğrafta, çalışan bir su hızarı önünde at üstünde fesli insanlar, biçilmiş keresteler ve yüksekten düşürülerek hızarın çarkını çevirdikten sonra akıp giden su görünüyor…
Anadolu bir dereler ve nehirler coğrafyası. Binlerce yıldır bu coğrafyaya hayat veren nehirler, her dönemde farklı adlarla anılsa da yarattığı kültür benzerlik taşır. Büyüklü küçüklü 6 bin civarında dere, ülke genelindeki 25 su havzasının kılcal damarlarını oluşturur. Bugünlerde ülkenin en büyük su havzalarından biri olan Fırat’ta altın uğruna yaratılan zehir saçan felaketin endişesi hepimizin içini yakıyor. Gözümüz kulağımız İliç’te, Doğu Anadolu’dan Basra’ya kadar bu kadim coğrafyaya binlerce yıldır yaşam veren Fırat suyunun ölüm saçan bir atık kanalına dönüşmemesi için endişeli bekleyiş sürüyor.
DEĞİRMENLER GİBİ SU HIZARLARI DA SESSİZCE YOK OLUP GİTTİ
Bir zamanlar Anadolu nehirlerinde hem taşımacılık yapılıyor, hem de suyun hidrolik gücünden yararlanılarak değirmenler çalıştırılıyordu. Ancak bugün hiç anılmayan, varlığı unutulan su hızarları da 20. yüzyılın başlarına kadar nehir havzalarında çalışıyordu. Tıpkı su değirmenleri gibi suyun gücünden yararlanılarak dev bıçkılarla kereste biçmek için kurulan su hızarları daha çok ormanlık bölgelerde yer alıyordu.
GAZİPAŞA’DAKİ BIÇKICI ÇAYI’NIN ADI SU BIÇKISINDAN MI GELİYOR
Yıllar önce konuya ilgi duyan bir dostumuzun önerisiyle peşine düştüğüm su hızarlarını her araziye çıkışımda sorgulamaya başlamıştım. Antalya Gazipaşa’da, Bıçkıcı Çayı’nın kaynağına yakın köylerde yaşayan yaşlılar geçmişte su gücüyle kereste biçen hızar olduğunu anlatınca, konuyla ilgili bir iz bulmanın heyecanı arttı. Yöre köylülerinin anlattığına göre geçmişte bu bölgede adına ‘Bulgar’ denen ve kereste işinde maharetli olan mevsimlik işçiler çalışırmış. Su gücüyle çalışan hızarlarda biçilen keresteler kullanılmak üzere kentlere, kasabalara gönderilirmiş. Gazipaşa’daki çayın adının “Bıçkıcı” olması, köylülerin anlatımını da destekliyordu. Ancak ne yazık ki geçmişte varlığı bilinen su hızarından günümüze hiçbir kalıntı ulaşmış değil.
MANAVGAT KIRKKAVAK’TAKİ SU HIZARI
Antalya bölgesinde Gazipaşa dışında Manavgat’a bağlı Düzağaç-Kırkkavak Mahallesi’nde de bir su hızarı bulunduğunu öğrendim. Yaşar Kemal’in röportajlarından oluşan ‘Yanan Ormanlarda 50 Gün’ adlı kitabında sözünü ettiği orman köylerinden biri olan Kırkkavak’taki su hızarı yakın zamana kadar kullanılmış.
KAŞ DAĞLARINDA 1800 YIL ÖNCE KERESTECİLİK YAPAN İKİ KAFADAR
Günümüzde üzerinde bir baraj inşa edilen Finike’deki Kapıçay üzerinde de bir su hızarı olduğu düşünülüyor. Geçmişte Likya’nın en büyük zenginliklerinden biri olduğu bilinen sedir ormanlarının bu bölgede yoğunlaşması, Kaş-Elmalı ve Finike dağlarını kereste üretimi açısından önemli kılıyordu. Kaş’a bağlı Sütleğen köyündeki Meryemlik Tepesi (Neisa) olarak anılan bölgede 2007 yılında bulunan bir yazıtta, İS II. yüzyılın ortalarında burada yaşayan Neisa’lı Artemes ile Hermaios adlı iki kerestecinin, hiç kimsenin başaramadığı bir işi başararak Kartapis Ormanı’ndan kereste çıkardıkları tarihe not düşülmüş. Eski Yunanca yazıtı çeviren Prof. Dr. Sencer Şahin (1939-2014), bugün Kıbrıs Kanyonu’nun olduğu bölgeyi tarif eden Kartapis Ormanından sedir ağaçlarını çıkaran Roma vatandaşı iki kafadarı, günümüzde Tahtacılar olarak anılan orman işçilerinin yaptığı işi yapan kişiler olarak tanımlamıştı.
AKDENİZ’İN ORMANLARI SU YOLUYLA TAŞINDI
Orman-su ve nehir coğrafyalarının ilişkisi ekosistem açısından önemli olmasının yanında aynı zamanda ormanlardan üretilen kerestelerin dere ve nehirler yoluyla taşınmasına da olanak sağlıyordu. Anadolu Akdeniz’i olarak anılan coğrafyadaki dere ve nehirler binlerce yıl boyunca bu amaçla kullanılmıştır. Alanya dağlarındaki ormanların, Antonius tarafından Kleopatra’ya hediye olarak tahsis edildiğine değinen antik çağın Ünlü Coğrafyacısı Amasyalı Strabon, Hamaksia kentinin (Sinekkalesi) limanından götürülen ve çoğu sedir ağacından olan kerestelerin gemi yapımında kullanıldığını belirtir: “Bu bölge gemiler için gerekli olan sedir ağacı konusunda diğerlerinden çok fazla verimlidir ve Antonius bu nedenle filolarının yapımı için uygun olduğundan bu bölgeyi Kleopatra’ya vermiştir.”
DALAMAN ÇAYI’NDAKİ TOMRUK MACERASI FİLME KONU OLDU
Nehirlerin tomruk taşımacılığında kullanılması binlerce yıl sürmüş. Şerif Gören’in 1983’te çektiği ‘Tomruk’ filmi, Dalaman Çayı’ndaki tehlikeli tomruk taşıma macerasını ele alır. Antik çağdan bu yana benzer şekilde sürüp giden bu gelenek son 40-50 yılda tamamen değişti. Günümüzde ormanlardan tomruk üretimi işi özel şirketlere veriliyor. Su hızarları gibi su yollarından tomruk taşıma işi de sona erdi.
GÖKSU ÇAYI’NDAN BOLKAR DAĞLARINA SU HIZARLARI
Su hızarlarının geçmişte Mersin’de de kullanıldığı belirtiliyor. Mut ilçesinde, Söğütözü köyünde Göksu Çayı kıyısında bir su hızarı olduğu, yakın zamana kadar işletildiği söylendi. Karaman Ermenek’te Aydın’da Madran Dağı eteklerindeki Gürlen Çayı üzerinde, Denizli Dereçiftlik’te, Tarsus Çayı’nda ve Adana- Pozantı’da Bulgar Dağı’nda Çakıt Suyu üzerinde, Isparta Sütçüler’de su hızarlarının varlığına dair anlatılar dinledim.
KASTAMONU’DAKİ FABRİKA DERESİNİN ADI SU HIZARINDAN KALMA
Kastamonu-Şenpazar’daki Fabrika Deresi’nin adının, geçmişte burada bulunan ve yerel halk tarafından “fabrika” olarak anılan su hızarından kaynaklandığı söyleniyor. Yerel halkın hafızasında belli belirsiz anlatılarla varlığını sürdüren su hızarlarının somut varlıklarına ilişkin izler silinip gitmiş. Daha çok geçici ve mevsimlik atölyeler olarak kurulan ancak kullanımı sona erince terk edilerek yok olup giden bu yapılar, dünyanın başka ülkelerinde koruma altına alınarak geçmişin kültürel mirası yaşatılıyor.
YENİ DÜNYADA İLK SU HIZARI 17 YÜZYILDA İNŞA EDİLMİŞ
Avrupalı göçmenlerin kitlesel olarak akın ettiği Amerika’da yeni dünyanın büyük ölçüde el değmemiş ormanları ve devasa ağaçları vardı. Amerika’da su gücüyle çalışan ilk kereste işleme atölyesinin 1623’te New York Maine’da inşa edildiği biliniyor. 1800’lere gelindiğinde ise Amerika’daki kereste fabrikası sayısı 31 bini aşmıştı. Amerikalı Fotoğrafçı ve Yazar Elinor Osborn, su gücüyle çalışan eski hızarların bazılarının restore edildiğini aktarıyor. Osborn, 1803 yılında, Calais, Vermont’ta inşa edilen Robinson hızarının halen su gücüyle kereste üretimini sürdürebildiğini belirtiyor.*
ELİMİZDE OSMANLI DÖNEMİNDEN TEK BİR SU HIZARI GÖRSELİ VAR
Türkiye’deki su hızarlarının varlığına ait ulaşabildiğimiz tek görsel, Sultan II. Abdülhamid döneminde oluşturulan Yıldız Fotoğraf Albümlerinden tek bir kare oldu. İstanbul Üniversitesi arşivinde bulduğumuz fotoğrafın alt yazısında, “Yunanistan sınırında Aya Dimitri Köyünde Su Bıçkısı” yazıyor. Osmanlı’nın son döneminde Trakya’da, Yunanistan sınırındaki bir köyde çekilen fotoğrafta, çalışan bir su hızarı önünde at üstünde fesli insanlar, biçilmiş keresteler ve yüksekten düşürülerek hızarın çarkını çevirdikten sonra akıp giden su görünüyor. Fotoğraf, büyük olasılıkla Dimetoka yakınlarında çekilmiş olmalı. Bölgedeki su hızarının varlığı, Trakya bölgesindeki ormanlardan yararlanmada kullanıldığını gösteriyor.
SESSİZCE YOK OLAN KÜLTÜREL MİRAS CANLANDIRILMALI
Karadeniz bölgesinden hiç bir kayıt yok elimizde. Ancak o bölgede Kastamonu örneğinde olduğu gibi yaygın olarak kullanılmış olabileceğini düşünmemiz için birçok neden var. Bir zamanlar ormancılık kültürünün ve orman işçiliğinin bir parçası olan su hızarları uzunca bir süre kullanılmasının ardından geriye fazla bir iz bırakmadan sessizce yok olup gitti. Nehir vadilerinin olduğu orman köylerinde yaşayan halkın hafızasında belli belirsiz anılarda ve kimi zaman yer adlarındaki ipuçlarında kalan su hızarlarının ulaşabileceğimiz bir örneği olması durumunda hiç değilse canlandırılması geçmişin daha doğru anlaşılmasına katkı sunacaktır.